DOLAR 32,5462
EURO 34,905
ALTIN 2435,999
BIST 9767,21
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara °C

BEN DE ŞİRİNDERE’YE GİTTİM-Elvan Akbay – Çamlık Sitesi

BEN DE ŞİRİNDERE’YE GİTTİM-Elvan Akbay – Çamlık Sitesi
REKLAM ALANI
09.12.2020
1.251
A+
A-

Duygularım şimdiye kadar hiç bu kadar bölünmemişti. Evet, bu süreçte bıçakla kesilmiş gibi ortadan ikiye ayrıldılar. Hangi duygu tarafına geçsem, diğer taraftaki için suçluluk hissettim. Sistemin harcadığı insanlara üzülürken, uykularım kaçtı. Bir başka yönüyle, aslında bizim de sistemin harcadığı insanlar arasında olduğumuzu fark ettim. Her iki taraf da birçok açıdan zarara uğramıştı; biz ve vadidekiler…

İyisi mi her şeyi baştan anlatayım ben.

Çiğdem Mahallesi’nin 8 yıldır yaşadığı büyük bir sorun vardı: Şirindere!

Eskiden Ankara’nın köylerinden biri olan Karakusunlar, şehir büyüdükçe şehrin içinde kalmış ve ismi de Karakusunlar “köyü”nden Karakusunlar “mahallesi”ne dönüşmüştü. 1991’de bu bölgede yaşamaya başladığımda, “çitin öte tarafında” çok güzel komşularımız vardı. Hatta bizim sitede bakkallar yokken, temel ihtiyaçlarımı almak için Karakusunlar tarafına geçtiğimi de bilirim. İşte bu anlattığım yer, Şirindere isimli kurumuş bir dere yatağının uzandığı vadide bulunuyordu.

Sonra bir gün, bu vadideki evlerde yaşayanlar, mahallenin ismini de kamyona yükleyip gittiler. Dile kolay; 200 ev toplandı gitti. Geriye gülen yüzler, cumadan başlayıp pazar akşamına kadar süren davul zurna sesleriyle dolu anılar ve derenin ismi kaldı. İtiraf edeyim; o davul-zurna seslerini özleyeceğimi hiç tahmin etmezdim.

Yavaş yavaş bu boş evler kim olduklarını, nereden geldiklerini bilmediğimiz insanlarla doldu. Bir süre sonra da vadinin bir yakasından diğer yakasına atılan silahların gürültüleri, hâttâ kimi zaman da çatışma sesleri duyulmaya başladı. Öyle ki, çocuklarımıza özellikle akşam saatlerinde Şirindere tarafındaki yoldan yürümemelerini tembih etmeye başladık çünkü yorgun kurşunlar bizim siteye ulaşıyor, bazen bir araba kaportasını bazen de bir çatı penceresini delip geçiyordu. Geceleri herkes uyuduktan sonra, içindeki bakır telleri almak için yakılan çalıntı kabloların dumanı evlerimize doluyordu artık. Bir gece, saat 03.00’de kesif bir kokuya uyanarak evde yangın çıktı zannetmiştim. Orada yaşananlar hakkında çirkin duyumlar da alıyorduk. 4-5 sene önce çok ciddi bir uyuşturucu operasyonu bile düzenlenmişti. Tepemizde helikopter, site sokaklarında gece görüş gözlüğü takan robot gibi polisler… Gelin görün ki, sabahları çitin diğer tarafındaki çıplak ayaklı çocukları, umutsuz bakışlı kadınları, dalgın yürüyen erkekleri gördükçe, benim de yüreğim ikiye bölünüyordu.

Muhtarımız Hasan Hüseyin Aslan ve Çiğdemim Derneği Başkanı Fatih Fethi Aksoy, Şirindere’de yaşam savaşı veren bu insanlara, hem kendileri hem de muhtarlık ve dernek adına çok yardım ettiler. Bir yandan da vadinin boşaltılarak bu suç yuvasının temizlenmesi için çok yoğun çaba gösterdiler. Bunun sonucunda polisler geldi ve vadinin girişinde gece gündüz nöbet tutmaya başladılar. Yıllarca dışarıdan polis de dâhil kimsenin giremediği vadide, haklarında arama emri bulunan suçluların da yakalandığını duyduk. Ankara ve Çankaya’nın en güzel mahallelerinden biri olan Çiğdem’in tam ortasında böyle bir suç yuvası olduğuna kimse inanamıyordu.

Derneğimiz ve muhtarımızın yönlendirmesiyle, vadidekilerin insanca yaşayabilecekleri bir yere nakledildikten sonra barınma, gıda ve yakacak ihtiyaçlarının da karşılanması için Mavi Masa’ya defalarca hem yazdık hem de telefon ettik.

Bir sabah iş makineleri vadiye girdi ve yaklaşık 3 hafta önce Şirindereliler’e bildirilen 200 kadar evin yıkımı başladı. Her gün muhtarımız ve dernek başkanımız vadiye inip çalışmaları kontrol ediyor, varsa açıkta kalan insanları ve ihtiyaçları belirlemek üzere 3000 m2’lik alanı boydan boya inceliyorlardı. İlk haftanın sonunda ben de, en son 14 yıl önce girdiğim vadiyi görmek istedim ve birlikte Çiğdem tarafından vadiye indik.

İndik derken, gerçekten bir ara kendimi acemi bir keçi gibi hissettim. Elime sağlam ve kalın bir sopa verdikleri halde zorlanarak ve yardım alarak inebildim. Aynı durum vadinin diğer yakasında, Çamlık’a doğru tırmanırken de başıma geldi.

Çamurlu ve yıkık Şirindere’de dolaşırken hissettiklerimi kelimelerle ifade edebilmem çok zor. Gidip o enkazı görmek gerek. Vadide adeta yıkıcı bir deprem esip gürlemiş gibiydi. Etrafa saçılmış onlarca kıyafet –sonradan bunların aslında kâğıt toplayıcıların biriktirdikleri kıyafetler olduğunu öğrendim-, taşlar, molozlar, şişe kırıkları, toz, toprak, çamur, muşambalar, çaputlar… Kısacası, oradaki acı yaşama dair bütün izler vardı, ev yıkıntılarının arasında.

Enkazın içinden yukarıya, Çamlık’a doğru tırmanırken önce küçücük 4-5 yaşlarında, çıplak ayakları simsiyah olmuş, akrobat gibi molozların üstünde sekerek koşan 2 çocuk gördük. Daha sonra da iyice yukarıda, yine çıplak ayaklı bir aileyle karşılaştık. Çocukların babası muhtarımızla konuşmaya başladı. O sırada ben, yerde kartonların üzerinde oturan bir kadınla göz göze geldim. Maskemin ardından ona gülümsediğimi görebildi mi bilmiyorum ama gözlerime yüklediğim duyguları mutlaka hissetti ki, başımı eğerek verdiğim selamı aldı. Kadın kadına kurduğumuz sessiz bir iletişimdi bu, ama o da ben de kendi sessizliğimizde birbirimize çok şey anlattık. Şimdiye kadar bu denli güzel gözlü bir kadın görmüş müydüm, hatırlamıyorum. O kocaman, sürmeli, kapkara gözleriyle biraz çekingen, sadece benimle konuştu ve çay ikram etmek istedi. Bu durumda bile ev sahipliği yapmıştı. Pandemi olmasaydı o kartonun üzerine oturur, yerde yıkıntıların üzerinde yaktığı ateşte demlediği çayı mutlaka içerdim.

Bu süreçte bir grup Şirindereli memleketlerine geri döndü, diğer bir grup da farklı bir belediyenin sınırları içine yerleştirildi. Talepte bulunan bazı aileler ise, barınacak yer sağlanması ve ihtiyaçlarının karşılanması için kaymakamlığa yönlendirildi. Bu aile de yönlendirilenlerden biriydi.

Yanı başımızda bambaşka hayatlar olduğunu biliyorduk ama birinci elden tanıklık etmek çok değişik, çok etkileyiciydi. Vadinin iki yakasında sürdürülen hayatlara hiç benzemeyen, hatta nasıl olduğu tahmin bile edilemeyen bir yaşam savaşı veriliyordu ve bu savaşta ne yazık ki biz, düşman olarak adlandırılmıştık. Kimse vadideki gibi yaşamak istemez ve kimse bu şekilde yaşamayı hak etmez ama vahşi kapitalizmin çarkları her devirde ağır ağır dönüyor ve güçsüz olanı dişlileri arasında öğütmeye devam ediyordu.

Şimdi ise vadi sessiz ve karanlık.

REKLAM ALANI